FRP


Kendisiyle tanışmam 3 sene önce eski ev arkadaşım sayesinde oldu.Yıllardır frp ortamlarında cirit atan kendileri sonunda DM(Dungeon master) olma işini ben ve diğer arkadaşların üzerinde denemeye karar verir.Çokta başarılı olur bence çünkü bana sevdirmiştir frpyi.Daha önce de her zaman fantastik dünyaya bir ilgim vardı evet ama sadece bilgisayar oyunları ve kitaplar dahilinde.Neyse ilk kez oynadığım zamanı hatırlıyorum da fonda Bart song ve benden karakterimin özgeçmişini oluşturmamı isteyen bir adet DM.Evet herkes gibi ben de karakterimi hemen bir kralın oğlu yapmaya heveslenmiştim ki sonradan vazgeçip demircinin oğlu olmaya karar verdim.İlk karakterim bir Fighter'dı kendisini pek sevmiş hatta o kadar sevmiştim ki 3 sene boyunca hep onunla girdim oyunlara.Biliyorum şu ana kadar hepinizin bu oyunu bildiğini varsaydım ama eminim hepinizin az da olsa bir bilgisi vardır frp ile ilgili.Daha fazla ayrıntı için frpnet.net e girebilirsiniz.

Frpyi herkes en az bir kez deneyim etmeli bence çünkü hayalgücünüzü tavan yaptıracak birşey.Oynarken eğlencenin tavana vurduğu saatlerin nasıl geçtiğinizin farkına varmadığı bir oyun.İlk oyunlarımda yaşadığım bir iki olayı anlatmak istiyorum.

Ben ve grubum bir tünelde ilerlemekteyiz fighterım yanımda bir adet elf ve bir adet dwarf var.

Oyunun en acemisi benim Dm tünelde sol taraftan bir ışık geldiğini söyler söylemez kafamı uzatıyorum ışığa doğru ne var orada diye bakmak için.Işığın bir tuzak olduğunu farkeden ancak kaçmak yerine bana sinirlendiği için tekme atmak isteyen elfimiz için bir zar atmasını istiyor DM ve bum 1 geliyor.Elfimiz yere düşüyor ve bu sırada arkadan gelmekte olan kütükten sıyırmayı başarıyor.Başka bir oyunda bir mağarada tuzağa yakalanıyoruz ve kilitli kalıyoruz.Taştan yapılma kapının üzerinde bir adet bilmece var ve grup olarak çözmek zorundayız kendisini.Düşünüyoruz taşınıyoruz yok bulamıyoruz bir türlü cevabı ve soruyoruz Dme neler olmakta şu an etrafta neler var diye.Kendisi de etrafta hiçbirşey olmadığını sadece mağaranın içinde damlayan bir su sesi geldiğini söylüyor.Sinirli bir yapıya sahip olan bir karakteri oynadığım için üzerimdeki gömleğimden bir parçayı yırtıyorum ve söylenerek suyun geldiği yere tıkıyorum.Bütün grup sessiz su sesi yok bir an hiçbirşey olmuyor fakat daha sonra birden kapı büyük bir gürültüyle açılıyor çünkü bilmecemizin cevabı "Sessizlik"ve ben o su damlamasını keserek sağlıyorum sessizliği.Farkında olmadan zekası 12lerde olan karakterim çözüyor birden olayı ve grupta büyük karizma sağlıyor bu olay.


Hayalgücünüzü zorlamak ve aynı anda eğlenmek için birebir.Aynı zamanda oyunun birçok versiyonu mevcut biz genelde D&D oynuyorduk ama Vampire gibi serileri de mevcut.




:))))) alanis morisette -ironic :))))
Cyanide and Happiness, a daily webcomic

Cyanide and Happiness, a daily webcomic
Cyanide & Happiness @ Explosm.net


Cyanide and Happiness, a daily webcomic
Cyanide & Happiness @ Explosm.net


Waldoyu hepimiz tanıyoruz aslında bir zamanların milliyet kardeş dergisinde çıkan ve karmakarışık bir sayfada kendisinin bulunmasını isteyen gezgin Veliden başkası değil






Cyanide and Happiness, a daily webcomic
Cyanide & Happiness @ Explosm.net



Kesinlikle absürd ama insanı yaran bir karikatür sitesi cyanide and happiness.Serinin devamı gelicek türkçe çevirileriyle beraber.


Bay Evet!Üzücü bir Jim Carrey performansı.Üzücü olmasının tek nedeni Jim Carrey'nin ne kadar yaşlandığını görmek dolayısıyla kendinin de ne kadar yaşlandığını farketmek. Maskeyi,salak ile avanağı,yalancı yalancıyı izlerken ki hallerimi hatırlıyorum da çocuktum neredeyse.Neyse filme gelecek olursak eğlenceli bir 2 saatten başka hiçbir şey diyemeyiz gerçi eminim yapımcıların ve Jim Carrey'ninde başka beklentileri olduğunu sanmıyorum.

Merak ettiğim en büyük şey de neden hep Jim Carrey'e değişen karakterleri oynatırlar.Örneğin; Yalancı yalancı,me myself and irene hepsinde de Jim önce ya çok saftır ya çok iyidir ya da bu filmde olduğu gibi herşeye hayır der.Daha sonra bir olay gelir ve BUM Jim abimiz değişmiş bambaşka bir karakter olmuştur.Tamam abartılı rol yapmayı ondan daha iyi kimse beceremez ve bu tip karakterler için en önemli şey bu ama neden hep O.Çok yalan söyleyen Jim Carrey karakteri bir anda hep doğruları söylemek zorunda kalır.Çok saf olan ve kasabanın şerifi olan Jim Carrey karakteri gene bir anda şizofreni yüzünden manyak bir adama dönüşür.Maskede Stanley Ipkins önce masum sıradan bir adamken bir anda çılgın maskeye dönüşür.Evet bu filmde o tarz filmlerden önce herşeye hayır diyen bir adam katıldığı bir seminer sonrası herşeye evet demeye başlar ve hayatı değişir.İşte bütün film bundan ibaret ama dediğim gibi eğlenceli bir 104 dk geçirmek isteyenler için birebir.Çok kopardığı bir anda yok ama Jim Carrey işte adama bakmak bile gülmek için yeterli bazen.Sinemada izlemek yerine evimizde izlemeyi tercih edeceğimiz filmlerden.




How I Met Your Mother da en sevdiğim bölümlerden birinde Ted ve Marshall'ın ilk tanışmaları anlatılmaktadır.Marshall'ın arabasının teybinde Proclaimers'ın kasedi tam da o muhteşem şarkıda takılmıştır.1000 kere dinlerler dinletirler.İşte o bölümden sonra şarkı benim de şarkım oldu.Haydi sevelim sevdirelim.

Facebooktaki poker uygulaması yüzünden kumarbazlığa doğru adım adım ilerlemekteyim.Daha önce iskambil oyunlarıyla alakası hiç olmayan ben son zamanlarda o batak senin bu 51 benim o texas holdem senin bu 5 card drawing poker benim dolanmaktayım.Hatta olayı abartıp ki bu abartmada kız arkadaşımın payı yüksektir poker chipleri bile aldık.Evde devamlı bir ben batmaktayım bir o.Biraz önce de ben Zar Adam'ı okurken kendisi facebookta bir kazanıp bir kaybetmekteydi.

En son pro100k olduktan sonra gözümü iyice para hırsı bürüdü ve 250k ya sadece 30000$ kala bir oyunda bütün parayı kaybedip tekrar küçükler masasına geri döndüm.Elimde flush olması beni cesaretlendirmişti ancak küçük bir olasılık hatam ve karşı taraftan gelen full house herşeyi darma duman etti.Şu anda yalnıca 3000$var.Evet görüldüğü üzere yavaş yavaş bağlılık yapmakta meret.Eskiden oynamasam da iskambil kartlarının şekillerini severdim hatta en sevdiğim tshirtum üzerinde Gambler(Kumarbaz) yazan ve altında 4 adet as olan tshirtumdu ama o zamanlar tshirtumu sadece zevk için giyerdim.Şimdiyse bana uğur getirdiğine inandığım için giymekteyim.


E2 kanalında kaçırmadan Highstakes Poker,Celebrities Poker izliyorum ve izledikçe daha gaza geliyorum aslında dediğim gibi geliyorum kelimesi yanlış geliyoruz çünkü yalamazım da (evet aramızda çocukça konuşmayı seven ama dışardan bakıldığında hiçte öyle olmayan yılışık bir çiftiz :P ) en az benim kadar hastası pokerin.İlk başlarda hiç desteklemese de maalesef kuzenimle beraber yaptığımız çalışmalar neticesini göstermeye başladı ve artık o da bir kumarbaz.
E2de usta pokercilerden ve kendi deneyimlerimden oluşan bir oyun şekli oluşturdum.Tabi biraz önceki kayıplarımı anlattıktan sonra pek taktiklerimi okumak istemeyebilirsiniz ama olsun ben gene de anlatayım.İlk olarak ki bu bana özgü ve başkalarına saçma gelicek bir kural kesinlikle ama kesinlikle elimde 4lü varsa karo,maça,kupa,sinek farketmez yanında as,papaz,kız,vale bile olsa o ele girmiyorum bilmiyorum bu biraz da benim uğurum gibi birşey.4e karşı nedense bir antipatim var ve tahmin edin kaybettiğim elde karşı tarafın full houseundaki 2 li hangi rakamlardı.Neyse dediğim gibi 4lü varsa ele girmiyorum daha sonra blöf yapmayı seviyorum ama her oyunda sadece bir kere ikincisini asla yapmıyorum.Yaptığım blöfte ya oyunun başlarında ya da sonlarına doğru oluyor.Bundan sonra en büyük şey şans ve istikrarlı oyun.Evet şu anda da e2de Highstakes Poker olduğu haberi geliyor bebeğimden hemen Tvye doğru yol alma zamanı....


Zar adam sonunda vakit bulup alabildim şu kitabı uzun zamandır merak ediyordum.Eleştiriler biraz kötü de olsa merakıma engel olamadım zaten çok sallamam genelde eleştirileri.Bu iki fotoğrafı koymamın sebebi süper bir satış taktiği Pegasus yayıncılık bu işi kesinlikle biliyor dedirtiyor adama.Sebebi de kitabın kapağının olasılıksız ve empati kitap kapaklarına benzemesi.Malum Adam Fawer'ın bu iki kitabı kesinlikle çok iyiydi.Kitabın diğer ülkelerdeki kapağıysa sağda görüldüğü gibi.Bakalım yatmadan önce başlayacağım okumaya umarım eleştirmenler yanılıyordur.


Ne güzel bir dizisindir sen himym...tekrar tekrar izlesem de hiç bıkmadan izleyebildiğim,repliklerini neredeyse ezberlediğim,her seferinde kırıp geçiren yeri geldiğinde hüzünlendiren öyle bi dizisin..Gerekli övgü kısmını geçtikten sonra karakterlerden biraz bahsetmek istiyorum daha doğrusu karakterlerin benim gözümdeki yerleri...
TED MOSBY

Akıl almaz bir romantik olan Ted her ne kadar dizinin ana karakteri gibi gözükse de -dizinin takipçileri böyle olmadığını en baştan beri bilirler zaten- pek öyle değildir.Aslında bu dizinin en büyük artılarından biridir bence.Sanırım carte bays ve craig thomas dizi hakkında kafa patlatmaya başladıklarında ilk düşündükleri şey değişik bir arkadaş grubu dizisi olsundu zaten dizinin ilk sezonunun sloganı tersten anlatılan hikaye tarzında birşeylerdi.Bu yüzden farklı başlamak onlara çok güzel puanlar kazandırtsa da zaman zaman bu konu yüzünden sıkıştıkları da belli oluyor çünkü hala diziye pembe dizi gözüyle bakıp annenin kim olduğuna odaklananlar var(size sesleniyorum boşverin annenin kim olduğunu zaten kim olduğunu bize söyledikleri zaman sadece peh dicez hatta sebeplerini sıraladıklarında oha çüş şeklinde devam edicez yorumlarımıza ve bütün büyüsü kaçıcak dizinin) Neyse Ted'e devam edelim kendisi dizinin tamamen dengeleyici unsuru diyebiliriz aslında çünkü onun sayesinde romantizm konusunda hayli tüyolar alıyoruz(barney'nin tüyoları daha legen.....wait for it....dary olsa da)Kendisi robin için yağmur yağdıran,düğünde tanıştığı pastacı ablamızı bulmak için bütün new york'u alt üst eden,evlilikten döndüğü nora için 2 dakikalık muhteşem bi randevu ayarlayan ve daha saymakla bitmeyecek derecede romantik hareketlerde bulunan bir şahıstır.Aynı zamanda en büyük özelliklerinden birisi de asla satmaz her zaman arkadaşlarının yanındadır.Bkz.lily otobanda resim kursuyla ilgili karar veremediğinde,marshall lilyden ayrıldığında,barney ne zaman wingman arasa hep o vardır.Bu bakımdan aslında Ted hep olmak istediğimiz değil hep yanımızda olmasını istediğimiz kişidir.










MARSHALL ERIKSEN



Marshall için çok klasik bir deyim kullanmak gerekir "kendisi gibi yüreği de büyük insan" Kendisi akıl almaz bir çevre savaşçısı,çok iyi bir eş,çok iyi bir arkadaş,çok iyi bir avukat gibi saymakla bitmiycek sıfatlara sahiptir.Lilyle tam anlamıyla süper bir uyum içerisindelerdir.Ted her zaman en yakın arkadaşı ve ev arkadaşı olan Marshall'a özenir çünkü Ted'in de aradığı ilişki hep böyledir.Diziyi ilk izlemeye başladığımda kendi kendime eğer Marshall olmasa Ted de böyle romantik sonu evlilikle biten bir ilişki istemez diye düşünmekteydim ancak sonraki bölümlerde gördük ki Marshall ve Ted ilk tanıştığında Ted telefonda kız arkadaşıyla ayrılmak üzere ve daha sonra onun için ağlamakta yani Ted'in olayının Marshalla hiçbir alakası yok.Marshall ve Ted'in beraber yola çıktıkları sahneyi içeren ve I WOULD WALK 500 MILES parçasını beynimize kazıyan süper bölümde kaynaşmıştır kahramanlarımız.Marshall'ın Lilye karşı olan sevgisine gelince evlenmeden önceki bölümlerde 2 hafta ayrı yerlerde uyuma kararı aldıklarında bile Marshall ve Lily otel odalarında buluşmuşlar hatta bu buluşmalara rağmen Marshall Lilye iyi geceler şarkısını kamerayla kaydedip yollamıştır.Sonuç olarak bence Marshall ailemizin dayısı,amcası,abisidir hep bizle olup hep sırtımızı dayayabileceğimiz kişidir.






LILY ALDRIN
Lily Aldrin daha doğrusu artık Mrs.Eriksen kendisi için kullanılabilecek en uygun tabir özür dileyerek söylüyorum " mutfakta aşçı sokakta hanımefendi yatakta f......"hepsinin de birebir örnekleri bulunmaktadır.Bu yüzden tam aranılan hatun kıvamındadır.Şaka şaka kendisini bu kadar basit tarif etmek ayıp olur ancak new yorkta deprem olduğunda bile orgazm olma başarısını gösterip "OHH NEW YORK" nidalarını haykıran birine başka bişey demek zor olurdu.Başarılı bir anaokulu öğretmen olan Lily aynı zamanda resim yapmakta ve Marshalla devamlı kredi kartı borcu takmaktadır.Kendisi tam anlamıyla bir alışveriş manyağıdır.Lily için alışveriş özelliği dışında hep birlikte olmak istenilen hatun denilebilir




ROBIN SCHERBATSKY


Robin Robin Robin.....Ne desem nasıl tarif etsem kendisini.Öncelikle Robin'i canlandıran Cobie Smulders kesinlikle bu rol için vazgeçilmezdir tıpkı Barney'i oynayan Neil Patrick Harris gibi.Diğer karakterleri oynayanlara baktığımızda belki onlar olmasa da olur diyebilirdik ama Robin ve Barney'i kesinlikle ama kesinlikle kimse bu kadar başarılı canlandıramazdı.
Robin Ted'in artık ben evlenmek istiyorum demesini sağlayan kadındır ancak kendisi hiçte evlilik müessesini kabul eden birisi değildir.Onun için birçok kişi "Dişi Barney" tanımlamasını yapmaktadırlar ki bunu ispatlayan birçok olay da yaşanmamış değildir.Robin Kanadalı bir ablamızdır ve bu yüzden hep aşağılanır gerçek hayatında da Kanadalı olan Cobie Smulders ara sıra bu rolu oynarken zorlanıyor olmalı insanın devamlı doğduğu ülkesi hakkında dalga geçilmesi pek dayanılacak birşey değil çünkü.Robin vakti zamanında Robin Sparkles olarak Let's Go to Mall ve Sandcastles in th Sand adlı çok nadide 2 parçaya imza atmış bir teenager popstardır aynı zamanda ki bu klipler bile defalarca izlenip defalarca yarınılacak niteliğe sahiptirler.Robin için söylenicek son sözler de kendisi uzak durulması gereken insanı yerle bir edebilecek bir hatundur.

BARNEY AWESOME STINSON
Barney,bu dizinin tekrar tekrar izlenmesini sağlayan en önemli element.Meşhur repliği "It s gonna be legen wait for it dary" biz sevgili himym hayranlarının dilinden düşmez.Barney kendi içinde çok büyük prensiplere sahip kuralları olan ve bunlara uymaya özen gösteren disiplinli bir karakterdir aslında çünkü kendisinin birçok teorisi vardır ki bunların birçoğunun doğruluğu ispatlanmıştır (hot crazy scale,crazy eyes theory...) Her türden kızla beraber olmak için listeye sahip olan kahramanımız listesinin çoğunu tamamladığını Marshall ve Lilynin düğününde hamile olan kuzenleriyle beraber olmaya çalışmasından anlamaktayız.Barney kesinlikle bir idoldür çünkü maddi sıkıntısı ,hayat kaygısı, yarın beklentisi asla yoktur.Barney günü değil saniyeyi yaşar.Lezbiyen kılığına girip bugün lezbiyen gecesi demesi bile kendisine tapmaya yeter.Kendisiyle ilgili anlatılacak o kadar çok şey bulunmaktadır ki apayrı bir başlık açmak gerekir.Özellikle herkesten özür dilemek zorunda kaldığı ancak dilemediği bölümde bütün başarılarını ortaya koymuştur.Son sözüm "IT'S GONNA BE LEGEN WAIT FOR IT ..........."








Sabahın bu erken saatlerinde ya da gecenin geç saatlerinde" Mel Odom'un Diablo serisinden "Siyah Yol" adlı kitabında Cholik kaptan Raithen için düşünür bu sözleri işte şu anda tam o saatlerdeyim.Başlığa göre garip bir giriş evet biliyorum.


Yapmam gereken şeyleri yarım bırakıp bir gözüm tvde bir gözüm pcde takılırken zap yapan parmaklarım flash tvde durdu sol altta "Keşke Verseydik" yazmakta.Türkçenin her yöne gitmesi,açılan kanalın Flash tv olması kanalda kalmama sebep oldu.İzlemeye başladım,Flash tvnin mükemmel oyuncu kalitesi giderek izleme isteğimi arttırmaktaydı konu 17 ağustos depremiyle ilgili.Filmimizin baş kahramanı yaşlı evsiz bir teyze,teyzemiz aç kaldığından mütevellit bir apartmana girerek tek tek kapıları çalar bir kaşık yemek için.Çaldığı her kapıdan neredeyse kovularak uzaklaştırılır kovan abilerden bir tanesi meşhur Sarı Bıyık fenomeninin en yakın arkadaşı rolünü ısrarla oynayan güdük bir abimizdir.Neyse teyzemiz üst katlara çıkmaya devam eder en son kapısını çaldığı evden yeni evli bir çift çıkar ve teyzemize acıyarak eve alır.Yemek verirler,yıkarlar utanmasalar koyunlarına alıcaklardır o kadar sevmişlerdir teyzemizi.o sırada saat 3'e yaklaşırken teyzemizin birden içi sıkılır ve çiftimize dışarı çıkalım içim çok sıkılıyor şeklinde söylemlerde bulunarak dışarı çıkartır.Bu sırada kovulmuş olduğu evlerden birinde ablalardan biri filmimizin adını oluşturan o mükemmel söz öbeğini kullanır"KEŞKE VERSEYDİK!"Evet ablamız bu sözü kullandığı için dışarıya çıkma konusunda kendi kendine istek duyma hakkını kazanmıştır ve gece 3te çöp atmak için dışarı çıkar ve yardımsever çiftimiz,teyzemiz ve yardım etmediğinden pişmanlık duyan ablamız malum depremden kurtulurlar.


İşte böyledir Flash Tv senaristleri insanı pek bir şaşırtırlar neredeyse 6.his,Olağan şüpheliler kadar dumur ederler filmin sonunda geçenlerde gene aynı kanalımızda "Yalan Yemin"adlı gene süper bir kısa film izlemiştim.Onun konusu ve oyunculuk performanslarıysa anlatılmaz yaşanır.En kısa zamanda o filmin görüntülerini buradan yayınlamaya çalışacağım.Gün geçtikçe Flash tv televizyonculuk anlamında kültleşmeye devam etmekte.YOLUN AÇIK OLSUN FLASH
TV......